×

Kurumsal

Künye Kullanım Sözleşmesi Gizlilik Politikası Yayın İlkelerimiz Özel Üyelik

Haber Kategorileri

Tepebaşı Odunpazarı Bölgesel Ekonomi Siyaset Asayiş Eğitim Gündem Sağlık Yaşam Spor Eskişehir tanıtım İlçeler Röportajlar

Medya

Foto Galeri Web TV Canlı TV

Makaleler

Yazarlar Makaleler

Servisler

Seri İlanlar Firma Rehberi Biyografiler Nöbetçi Eczaneler Namaz Vakitleri Kripto Para borsası Faydalı linkler Puan Durumu Fikstür Anketler

Destek

Üye Ol Giriş İletişim

Neslihan YELBAŞI KINALI

BÖYLE GİTMEZ !


2021-12-13 13:24:00

Defalarca aldım kalemi elime, defalarca satır karaladım, sayfalar attım çöpe. Günler geçti, olmuyor! İçimde bişeyler bitmiş belli, yorgunluğum artmış... Kendimi ne zaman böyle hissetsem çiçeklerimin arasına oturur, pencereden gökyüzüne bakarım, derin nefes alır, gözlerimi kapatır, sonra yine gökyüzüne bırakırım kendimi. Öyle iyi gelir ki, daha huzurlu ve güvende olurum. Ama bu kez işe yaramadı. Çiçeklerimin toprağı kurumuş, yaprakları sararmış, hatta menekşem can çekişiyor. Nasıl yaptım bunu ben? Neden bu kadar ihmal ettim? Neden bu kadar bitkinim? 4 gündür geçmeyen gripten mi acaba? Ümüş Ablamın o mucize karışımları bile iyi gelmedi bu kez. Yok bu böyle olmayacak. Açtım bütün pencereleri, güneşli ve soğuk havayla dolmalı evim. Benim ilacım bu çünkü. Müziksiz asla olmaz. Son ses; CARLOS GARDEL-POR UNA CABEZA ???? Çiçekleri suladım sonra... Ama yok! Olmadı. Her zaman evime yayılan huzur, bu kez pencereden girmedi. Defteri, kalemi aldım elime; “Yazacaksın! Ne demek olmuyor!”

Karaladığım satırlar, yarım kalan paragraflar... Gözüm bi kelimeye takıldı; İSTİSMAR. Karaladığım başka bir satıra baktım, yine bi kelimeye takıldım; ADALET. 4-5 sayfa daha çevirdim; ÇOCUK.

Birkaç satır aşağıda isimler vardı; LEYLA, ECRİN, ARİF, GİZEM, EYLÜL, IRMAK, ARDA, MÜSLÜME...

Bakamadım diğer satırlara, sayfalara. Kalktım yerimden , önce müziği kapattım, sonra pencereleri. İlacın neden etki etmediğini anladım. İçimde beni yiyip bitiren ne varsa çıktı ortaya, bir bir çıktı.

ÖFKE

ENDİŞE

KORKU

HAYAL KIRIKLIĞI

ÇARESİZLİK

ÜMİTSİZLİK...

Hepsi karşımdaydı. Hangi güneş, hangi hava, hangi müzik yok edebilir ki bunları?

Cahit Zarifoğlu demişti ya;

“Biliyor musunuz?

Ben bu çağdan nefret ettim!

Etimle, kemiğimle nefret ettim...”  

İçimdeki sıkıntıyı daha net anlatan başka bi cümle yok! “Etiyle, kemiğiyle nefret etmek...” Kendi vatanında, kendi topraklarında pencereden giren havanın artık seni iyileştirmiyor olması acı değil mi? Daha acı olanı; şu ruh halim geçici değil. Yani sabah uyandığımda yepyeni bir gün beni bekliyor olmayacak. Daha kötülerini, daha acımasızca olanlarını izlemek, okumak zorunda kalacağım herkes gibi.

Değişen fiyatları öğreneceğim önce. Bakalım bugün ne yerine, ne almak zorunda kalacağız?  Belki de hiç bişey...

Sonra başlayacak o rezil meclis kavgaları. Koca koca adamlar kızarıncaya kadar bağırıp küfür edecek birbirine. Hakaretler, yalanlar, ağızlarından akan o pis salyalar...

Sıra gelecek dolandırıcılara; 72 yaşındaki amca yalnızlıktan sıkılıp, bütün malını tanımadığı birinin üstüne yapacak mesela. Sırf evlilik hayali için! Ah amcam ah... Kızsam olmaz, üzülsem olmaz...

Sonra trafik kazaları; Sağ sinyal verip, sola dönen sürücü hayatını kaybetti. Alkollü sürücü can aldı...

 Veee kurban olduğum ülkemin adaleti; Eskişehir’de yürüyüş yapan kadına çarpan kişi kaçtı, yakalanmasının ardından serbest bırakıldı! Sokak ortasında, elinde bıçakla kadını sürükleyen adama, kadını defalarca bıçakladıktan sonra çevredekiler müdahale etti!

Sonra yine tecavüz, istismar haberleri...

Birbirini tekrarlayan günler, hepsi birbirinin aynısı. Kişiler ve mekânlar farklı sadece. Zihniyet bildiğiniz zihniyet, sonuç beklenen sonuç. Zengin yine zengin, fakir yine fakir, yollarda yine “cebindeki telefona baksan 5.000₺” diyen o amcalar. Çok rahatız çok, her şey süper, herkes bizden korkuyor...! Ben anlayamıyorum gerçekten, kim bu bizden korkanlar, bize imrenenler? Her gün çocuklar kayboluyor ve bi daha geri dönmüyor, her gün kadınlar ölüyor, her gün istismar ediliyorlar... Bunları yapanlar pişmanlık duymuyor. Gelinine tecavüz edip, ondan çocuğu olup, yine o çocuğu tecavüz ederek öldürenlerle aynı havayı soluyoruz biz! “Kendimi tutamadım, nefesime yenildim” diye ifade veren kansızlarla dolu bu ülke! Çocuk gelinler var! Elinden oyuncak bebeği alınıp, gelen görücüye kahve götüren çocuklar!!! Satılan kadınlar var! Yemek tuzsuz olmuş diye öldürülen kadınlar!

Neden var bu insanlar???

Neden bu insanlar hâlâ hayatta! Savunmasında sadece “PİŞMANIM” demesi yetiyor mu? Takım elbise kurtarıyor mu hakikaten? Cezalar neden yetersiz, caydırıcı değil?! Hani klişe bi söz var; “Bunlardan 1-2 tanesini sallandıracaksın Taksim Meydanı’nda bak bakalım bi daha yapıyorlar mı?”

Valla bence hiç sakıncası yok! Tecavüzcüler idam edilse, insan haklarına aykırı mı yani? Kadını ya da çocuğu öldürmüş, istismar bulgularına rastlanmış, herifin DNA’sı tespit edilmiş... Eee? Her şey ortada işte! “Masum yere idam ettiler adamı” diyebilir mi ya bi Allah’ın kulu?

Ben neden bu kadar gerginim bu ülkede yaşamaktan? Kadın olduğum için utanmalı, anne olduğum için korkmalı mıyım? İyi de neden? Neden muhatabım yok? Neden beni dinleyen, anlayan, çare bulan bi merci yok? Neden fikrimi söyleyince “vatan haini” damgası yiyorum? Demokratik bi ülke değil mi burası? Taraf olmayan, illa bertaraf mı olur?

NEDEN! NEDEN! NEDEN!

“Eskiden tüp kuyruğu vardı...” safsatalarını dinlemek zorunda mıyım? 2021 yılında tüp kuyruğuna mı girelim ne yapalım? “Sen git İspanya’yı bi gör, valla sürünüyo, haline şükret” demek yerine neden İsveç, Norveç, Finlandiya, Kanada... gibi ülkeleri örnek almıyoruz?

BİZ NEDEN KORKUYORUZ?

Yaşamaktan, konuşmaktan, düşünmekten... neden bu kadar korkuyoruz?

Güzel şeyler de var tabi ki, olmaz mı? Araba çarpan yavru köpeği alıp tedavi ettirenler var mesela. Susayan serçeye şişe kapağında su verenler var, parası yetmeyince “canın sağ olsun” diyen esnaflar var, “kiminin parası, kiminin duası' diyen pazarcılar var, ayakkabısı paramparça okula giden çocuğu, baştan aşağı giydiren isimsiz kahramanlar var, ağaç dikenler var, taş duvar hayranlarına rağmen YEŞİL için çırpınan eller var... Bunların hepsi umut aslında. Kainatın bize “vazgeçme” deme şekli belki de, “sabret” deme şekli. Şu an bu yazıyı yazarken, karnımı tekmeleyen kızımın sanki mucizeyi işaret etmesi gibi...

Eminim, inanıyorum... Güzel şeyler daha da artacak, insanlar adalet içerisinde huzurla yaşayacak, kötüler hiçbir şeye cesaret edemeyecek... Ama ne zaman? O günler gelene kadar oturup beklemek hayata haksızlık etmek olmaz mı?

O koca adamlar mecliste birbirini yerken kimler yok oldu gitti bu dünyadan, kimler şiddet gördü? Çocuklar bile parmak kaldırıp söz isterken siz neden böylesiniz? Aza tamah eden neden siz değilsiniz? Yoklukla sınanan, geçim derdi çeken neden siz değilsiniz de, inşaatta çalışmak zorunda kalan 70 yaşındaki emekli Ahmet Amca? Hürmet görmesi gereken mazlum değil de, zalim?

Soru çok ama cevap yok...

Ben NEDEN diye sormaktan korkmayacağım ve vazgeçmeyeceğim! Çünkü bana, bize cevap vermek ZORUNDASINIZ!

Neslihan Yelbaşı Kınalı

YORUM YAPIN

Yorum yapmak için üye olmanız gerekmektedir. Üye girişi yapmak için Tıklayın

haber yazılımı, haber paketi, haber scripti | Copyright © 2024