×

Kurumsal

Künye Kullanım Sözleşmesi Gizlilik Politikası Yayın İlkelerimiz Özel Üyelik

Haber Kategorileri

Tepebaşı Odunpazarı Bölgesel Ekonomi Siyaset Asayiş Eğitim Gündem Sağlık Yaşam Spor Eskişehir tanıtım İlçeler Röportajlar

Medya

Foto Galeri Web TV Canlı TV

Makaleler

Yazarlar Makaleler

Servisler

Seri İlanlar Firma Rehberi Biyografiler Nöbetçi Eczaneler Namaz Vakitleri Kripto Para borsası Faydalı linkler Puan Durumu Fikstür Anketler

Destek

Üye Ol Giriş İletişim

İsmail Candemir: Ruhun Şâd, Mekânın Cennet Olsun Türk’ün Son Başbuğu!

MHP Eskişehir İl Başkanı İsmail Candemir MHP’nin Kurucu Genel Başkanı, Ülkücü Hareketin ve Türk Dünyası’nın Bilge Lideri Alparslan Türkeş’in ölüm yıl dönümü münasebetiyle açıklamalarda bulundu.

Siyaset 04/04/2023 00:04 04/04/2023 00:07

A- A+

MHP Eskişehir İl Başkanı İsmail Candemir MHP’nin Kurucu Genel Başkanı, Ülkücü Hareketin ve Türk Dünyası’nın Bilge Lideri Alparslan Türkeş’in ölüm yıl dönümü münasebetiyle açıklamalarda bulundu.

 

Milliyetçi Hareket Partisi İl Başkanı İsmail Candemir, Ülkücü Hareketin ve Türk Dünyası’nın Bilge Lideri,  MHP’nin Kurucu Genel Başkanı Alparslan Türkeş’in ölüm yıl dönümü münasebetiyle duygu dolu açıklamalarda bulundu. Alparslan Türkeş’in vefatıyla birlikte onu seven herkesin mevsiminin kışa döndüğünü vurgulayan Candemir, “Başbuğumuz 4 Nisan günü ve o vakte kadar inandığı değerler ve davası uğruna, Türk Dünyası’na kalbi bağlılıktan, ‘Milliyetçi Türkiye’ ideolojisinin bir gün gerçek olması ülküsünden bir ân bile geri durmadı. Çünkü o, Türk Milletinin ve Türk Milliyetçiliğinin bayraklaşan bir ismi olmuştu. Hilalin yıldıza duyduğu aşkın misali vazgeçilmez yeminlerin üzerine kurulu bir sevdaydı onunkisi. O inandığı davasında şahsiyet ve dirayet timsali onurlu ve şerefli bir kılavuzdu. İlkeleri ve ülküleri adına tavizsiz yaşamıştır. Vatanına, bayrağına, milletine meftun bir hayat idame ettirmiştir. Başbuğumuz Ülkücü Türk Gençliğinin mihmandarı, yolumuzda sönmeyen bir ışık, mukaddesatımızın koruyucusu ve gözeticisi gelecek nesillerin mimarı olmuştur.” İfadelerine yer verdi.

MHP Eskişehir İl Başkanı İsmail Candemir’in MHP’nin Kurucu Genel Başkanı ve Ülkücü Hareketin Lideri Alparslan Türkeş’i ölüm yıl dönümü münasebetiyle yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi:

 

Sen bize evlatlarım derdin biz ise; Başbuğ Alparslan Türkeş diye göğü yırtardık

 

 “Aylardan nisan, baharı karşılamaya hazırlanırken acı bir haber ile Milliyetçi-Ülkücü camianın, Türk Dünyasının ve onu seven herkesin mevsimi kışa döndü.

 

On binlerce insanın yüreği o ân tek bir insan için yandı, tutuştu küle döndü. O insan için yek vücut oldu. Yalnızca Türkiye değil, tüm Türk Dünyası onun ardından yasa boğuldu. Rahmet-i Rahmana sonsuzluğa ulaştı Başbuğumuz 4 Nisan günü ve o vakte kadar inandığı değerler ve davası uğruna, Türk Dünyası’na kalbi bağlılıktan, ‘Milliyetçi Türkiye’ ideolojisinin bir gün gerçek olması ülküsünden bir ân bile geri durmadı. Çünkü o, Türk Milletinin ve Türk Milliyetçiliğinin bayraklaşan bir ismi olmuştu. Hilalin yıldıza duyduğu aşkın misali vazgeçilmez yeminlerin üzerine kurulu bir sevdaydı onunkisi. O inandığı davasında şahsiyet ve dirayet timsali onurlu ve şerefli bir kılavuzdu. İlkeleri ve ülküleri adına tavizsiz yaşamıştır. Vatanına, bayrağına, milletine meftun bir hayat idame ettirmiştir. Başbuğumuz Ülkücü Türk Gençliğinin mihmandarı, yolumuzda sönmeyen bir ışık, mukaddesatımızın koruyucusu ve gözeticisi gelecek nesillerin mimarı olmuştur.

 

Bu minvalde Türk gençliğine ifade ettiği bir söz vardır ve buradan anlarız ki, mukaddesatımız olan bayrak ne kadar ehemmiyetli ise Türk genci de aynı şekilde öyledir. O söz şöyledir: “Gençler, hepiniz birer Türk bayrağısınız. Lekelemeyin, kirletmeyin yere düşürmeyin” O gençler de ahde vefanın en güzel ve en ulvi örneğini Başbuğumuzun cenaze merasiminde göstermiştir. O gün adeta Bozkurtların dirildiği bir gün olmuştur. Ankara’nın o dondurucu soğuğu ve bitmek tükenmek bilmeyen durmadan yağan karına rağmen aynı sevda için toplanan ve saatlerce yol yürüyüp, yürekleri yas içinde, gözleri ıslak, ağabeylerini, babalarını kaybetmiş idealist, inançlı ve vakarlı bir milyon kişiyi o kalabalıktan koparmaya etkili olamamıştır. Çünkü; o kalabalık Başbuğumuzu bir ağabey, bir yol gösterici, bir dost bilmiştir. Ve her şeyden öte babacan tavrının bir nişanesi olarak onun yüzbinlerce evlâdı vardır. Tıpkı benim de hiç görmediğim babamın yerine onu koyduğum gibi. İftihar duyarım ona evlat olmaktan, onun benim babam olmasından. Ona baba diye hitap etmekten.

 

Bizler senin mukaddes miras olarak bıraktığın Türk milliyetçiliğini ve Turan ülküsünü, yaşamak ve yaşatmak için fikir, iman ve Ülkü aşkı ile hâkim kılmak için çalışacağız. Bizler senin 9 Işık Doktrin’inin yılmaz savunucusu ve uygulayıcısı olacağız. Hiçbirinden asla taviz vermeyeceğiz.

 

Bizler davamızın istikbâli için birlik ve beraberlik şuuruyla hareket edip, ülkenin menfaatlerini şahsi menfaatlerimizden üstün tutup ve gerekirse şahsi menfaatlerimizden feragat edip Türk milletinin mukadderatı ve geleceği için durmadan, yılmadan, yorulmadan çalışacağız. Kutlu mefkûremize taviz vermeden, mukaddesatımızın koruyucusu olup hayâl ettiğimiz medeniyet tasavvurumuzu gerçek kılmak için yüreğimizle, fikrimizle, birlik ve beraberliğimizle kavuşacağız.

 

Başaracağız! Başarmanın en müstesna hazzını senin sayende yaşayacağız.

 

Dilâver Cebeci’nin mısralarında sana ithaf ettiği gibi ben de diyorum ki: “Kahrolayım sevmedim Ülküden başkasını, bir de seni çok seviyorum.”

 

Türk Milliyetçiliği davasının yılmaz ve yıkılmaz savunucusu, ömrünü Türk Milletinin onurlu geleceğine adayarak mücadele eden, her türlü zorluk ve baskıya karşı yılmadan, yıkılmadan ömrünün son demine kadar davasına hizmet etmiş olan; büyük Türk Milliyetçisi, Milliyetçi Hareket Partisi’nin kurucu Genel Başkanı, Türk Dünyasının Başbuğ’u Alparslan Türkeş’i ebediyete irtihalinin 26. sene-i devriyesinde en derin özlem, minnet, saygı ve rahmet ile anıyorum.

 

Ruhun şâd, mekânın cennet olsun Türk’ün son başbuğu!

 

 

Başbuğ Alparslan Türkeş Kimdir?

Yıl 1860 Orta Anadolu'da, Kayseri'nin, Pınarbaşı ilçesi'nin Yukarı Köşkerli Köyünde meskun Avşar Obalarından Koyunoğlu ailesi bir toprak meselesi yüzünden kavgaya girişince Sultan Abdülaziz'in fermanıyla Kıbrıs’a sürgün edilir.

Yıl 1917 ve Kasım’ın 25'i, öğle vakti.. yer, Lefkoşe. Haydarpaşa Mahallesi Kirlizade sokağı 13 numaralı mütevazi evde, Kıbrıs’a yerleşen Koyunoğlu soyuna mensup Tuzlalı Ahmet Hamdi Bey ve esi Fatma Zehra Hanimin Ali Arslan adini verdikleri oğulları dünyaya gelir.

Yıl 1921 ve 4 yıl 4 ay 4 günlük Ali Arslan, annesi tarafından yıkanır, yeni elbiseler giydirilir ve devrin âdetince fesi mücevherler ile süslenerek Sarayönü ilkokul'una (Sıbyan Mektebi) gönderilir. Sarıklı ve mübarek bir Osmanlı Uleması olan Hoca Efendi'nin dizi dibine çöken Ali Arslan'ın ağzından çıkan ilk söz bir euzü besmeledir. Ey Rahman ve Rahim olan Allah’ım, annem beni yetiştirdi bu mektebe yolladı, okuyup yetişip, milletime hizmet etmek istiyorum dermişçesine bir besmeledir, Ali Arslan'ın ağzından dökülen..

Birbirinin ardısıra gelen ilkokul ve Rüştiye yılları ve her biri birbirinden daha değerli Hüsnü Bey, Selahattin Bey, Mehmet Asim Bey, Ragıp Tüzün Bey, Turgut Bey, Osman Zeki Bey ve Faiz Kaymak gibi Türklük ve Türkçülük şuuruyla bilenmiş birer hançer olan hocalarından feyz alır. Onlar Ona müfredatın yanısıra Kıbrıs Türklerinin yalnız olmadığını Devlet-i âli Osman bakiyesi hür ve müstakil Türkiye'nin yanısıra yeryüzünde kendileri gibi bahtsız esaret altında milyonlarca Türk olduğunu da öğretirler. Dahası Osman Zeki Bey Ali Arslan'ın adini adeta senin adin "Alparslan olsun" ve Sultan Alpaslan'a denk bir yiğit Türk ol, diyerek değiştirir.

Küçük Alparslan’ın doğup, yetiştiği o yıllarda, Piyale Pasa yadigârı Kıbrıs, sevgili Yeşilada'mızın tamamı İngiliz işgali altındadır ve Türk'ün istiklâlini kaybetmesinin ne demek olduğu Onun ruhunun derinliklerine şuurunun uyanmağa başladığı günden, çocukluk yıllarının başlangıcından başlayarak siner. O her gece Türkiye'ye gidip asker olmayı ve gelip ata-baba ocağını kurtarmanın düşüyle uyur, uyanır.

Yıl 1933 ve Alparslan’ın artik işgal altında, esaret altında yasamaya dayanacak gücü kalmamıştır. Babası Ahmet Hamdi Bey'i ve Annesi Fatma Zehra Hanım’ı ikna eder, aile mallarını satıp savar yanlarında oğulları Alparslan ve kızları Dervişe olduğu halde, ak toprakların, hür toprakların, Türk'ün Türk olduğundan utanmadığı, boynunun eğik olmadığı toprakların, anavatanın, Türkiye'nin yoluna düşerler; Viyana vapuru ve.. ver elini İstanbul...

Ailesi İstanbul’a yerleşince Alparslan’ın ilk isi Kuleli Askeri Lisesi'ne kayıt olmak olur. Artık O yüreğinin Onu çağırdığı yerde ve düşlerinin peşindedir. O düşlerini düşleyen başkaları da vardır İstanbul’da... Derlenip toparlanmışlar, Türklük, Türkçülük ülküsünün O bir daha hiç inmeyecek olan bayrağını açmışlardır. O Yüce Dilek, O aziz Ülkü, O muhteşem düşler, özellikle, bir Ülkü devi olan Atsız Hoca’nın can evinde, ocağında pişer ve sohbetlerle, şiirlerle, dergilerle, romanlarla mektuplarla Türk aydınlarının gönlüne cemre cemre düşmekte ve yayılmaktadır. Onlarla tanışır, buluşur, Alparslan Türkeş.

Yıl 1936 Kuleli Askeri Lisesi'ni pekiyi derece ile asteğmen olarak bitirince Ankara ve Harp Akademisi yılları baslar. 1938'de Harbiye'den mezun olur, artik O Türk Ordusu'nun genç bir teğmenidir ve Türk Milleti'nin emrindedir.

Yıl 1940 Isparta'da gönlünü Muzaffer Ana'ya kaptırır ve evlenirler. Ayzit, Umay, Selcen, Sevenbige (Çağrı) ve Yıldırım Tuğrul adli çocuklarla çiçeklenir bu evlilik ve bozkurtların Muzaffer Ana’sının 1974 yılında elim kaybından sonra 1976 yılında, Sevâl Hanım’la yaptığı ikinci evliliğinde de Tanrı Onu Ayyüce ve Ahmet Kutalmış adli iki evlât daha vererek sevindirecektir.

Yıl 1944 3 Mayıs.. Ankara'da eski tabirle bir nümayiş yani gösteri veya yürüyüş vardır. Türk'ün, Türklüğün ölmediğini, ölmeyeceğini ve yükselen Türkçülük bayrağının bir daha hiçbir şekilde inmeyeceğini gösteriyorlar. Hem dosta hem düşmana... hem devlet hizmetindeki gafillere hem de yurda sızmaya çalışan hainlere, Asya bozkırlarında yaratılan bozkurt soyluların bozkurt torunlarının, bir kaç çakalın günü birlik menfaatleri için göz yumdukları kızıl yılanın farkında ve onun başını ezme azminde olduklarını gösterirler.

Şâirin öz yurdunda garipsin, özyurdunda parya dediğince tutuklanır Türkçüler... Devrin dalkavuk iktidarının uyduruk nedenlerle açtığı Türkçülük-Turancılık Davası baslar. Türkçüler tabutluklara atılırlar, işkencelere uğrarlar. Türkiye'de Türk Milliyetçisi olmanın bedelidir bu... Genç Üsteğmen Alparslan Türkeş’te bunlar arasındadır. 20 Ekim 1944'te kendisini "vatan hainliği" suçlamasıyla sorgulayan mesnetsiz Savcıya "Diğer sanıklar gibi bana da vatan hainliği isnat edilmiştir. Bunu şiddetle redderim. Ben yeryüzünde her şeyden çok milletimi ve vatanimi severim." diye haykırır. Ancak mahkeme tarafından, 9 ay 10 gün hapis cezasına çarptırılır ve bir yıldır hücre hapsi yattığı için tahliye edilir. Kendisine verilen cezada daha sonra Askeri Yargıtay tarafından bozulur ve 2. numaralı mahkemede beraat eder. Bu onun Türk Milliyetçisi olduğu için zindanlara ilk atilisidir ve son olmayacaktır. Ülkücü olmak çileye talip olmaktır, nimete, ikbale değil. O da Türklük Ülküsü için zaman zaman şiddeti artan çileyi bir ömür boyu bir an bile tereddüt etmeksizin ve yakınmaksızın, çekmiş ve çile çekmeyi şeref bilmiştir.

Yıl 1947 Alparslan Türkeş ve 15 diğer Türk subayı, A.B.D. Kara Harp Akademisi ve Piyade Okulunda iki yıllık bir süre eğitim görürler. Bu arada ülkemizden Kars ve Ardahan civarıyla Boğazlardan üs talep eden Sovyetler Birliği’nin Komünizm maskesi ardına saklanmış, o eski ve değişmez "Moskofluğu" ayan beyan ortaya çıkar. Bu atmosferde yurda dönen Alparslan Türkeş Gelibolu ve Çankırı’daki görevlerinden sonra 1951 yılında Kurmaylık sınavını kazanır ve 1955 yılında Harp Akademisi'nden Kurmay Binbaşı olarak mezun olur.

Yıl 1955 dış görev için açılan sınavı kazanarak A.B.D. Pentagon'da NATO Türk Temsil Heyeti üyeliğine atanır. Bu arada ... Üniversitesinde Uluslararası Ekonomi eğitimi görür. 1957 yılında Türkiye'ye döner.

1959 yılında Almanya'ya Atom ve Nükleer Okulu'na gönderilir ve bu okulu basarıyla bitirir. O artik bir Kurmay Albaydır.

Yıl 1960, tarih 27 Mayıs öteden beri örgütlenen ve memlekette kardeş kavgasını önleyerek bazı reformlar yapmayı hedefleyen Milli Birlik Komitesi'nin ülke yönetimine el koyduğunu açıklayan bildiriyi radyodan okuyan kişi ve "ihtilâl'in kudretli Albayı”dır. Kurmay Albay Alparslan Türkeş ihtilâl hükümetinde Başbakanlık Müsteşarlığı görevini üstlenir. Bu vazifesi esnasında Devlet Planlama Teşkilatı, Devlet istatistik Enstitüsü ve Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü gibi kurum ve kuruluşları kurar.

Ancak Milli Birlik Komitesi arasında ortaya çıkan anlaşmazlıklar nedeniyle, 13Kasim 1960'ta Kurmay Albay Alparslan Türkeş ve "ondörtler" olarak bilinen arkadaşları Komite'nin diğer üyelerince emekliye sevk edilerek tasfiye edilirler ve zorla evlerinden alınıp yurtdışında görevlendirilmek suretiyle sürgün edilirler. O da 19 Kasım’da Türkiye'nin Hindistan Büyükelçiliği müşaviri sıfatıyla sürgüne gönderilir.

1961-62 1963 yılına kadar 2,5 yıl, yönetimi elinde bulunduranlarca Alparslan Türkeş’in Türkiye'ye dönmesine müsaade edilmez.

Yıl 1963 tarih 23 Mart Alparslan Türkeş sürgünden yurda döner.

Dava arkadaşlarıyla birlikte kadro oluşturup partileşmek amacıyla "Huzur ve Yükseliş Derneği" adli bir dernek kurar.

Kısa bir süre sonra Talat Aydemir'in giriştiği darbe teşebbüsüne karıştığı iddiası ile tutuklanır ve Mamak Askeri Cezaevinde dört ay hücre hapsinde yatar, yargılanır ve beraat eder.

Tarih 31 Mart 1965 saat 11.00 de Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi'ne katılır.

Tarih 1 Ağustos 1965 Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi Büyük Kurultay’ında Genel Başkanlığına seçilir. Aynı yıl yapılan genel seçimlerde Ankara milletvekili seçilir.

Yıl 1969 Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi'nin adi Milliyetçi Hareket Partisi amblemi de Üç Hilâl olarak değiştirilir. O yıl yapılan genel seçimlerde Adana milletvekili olarak seçilir.

İlki, 31 Mart 1975 -13 Haziran 1977 yılları arasında ve ikincisi de 1 Ağustos - 31 Aralık 1977 tarihleri arasında Süleyman Demirel başkanlığında kurulan koalisyon hükümetlerinde MHP Genel Başkanı olarak, Başbakan Yardımcılığı ve Devlet Bakanlığı yapar.

Ülkü Ocakları, Büyük Ülkü Derneği ve diğer mesleki örgütlenmeler baslar.

1968 Yılından itibaren Marksist ve bölücü gençlik hareketleri üniversitelerde yuvalanır ve üniversite özerkliğinden istifade ederek buraları silah, cephane deposu haline getirerek "Komünist Devrim" için üs haline koyarlar. Üniversiteler işgal altındadır. Her yer Lenin'in Stalin'in Mao'nun resimleri ve komünist sloganlarla doludur. Komünist yeraltı örgütleri "şehir gerillası" mı "kır gerillası" mi tartışmaları yapmakta okullara kendilerine tabi olanlardan başka hiç kimseye hayat hakkı tanımamaktadırlar. Bunun üzerine Başbuğ Alpaslan Türkeş toplanan çok az sayıdaki gence verdiği seminerlerle onları komünizm konusunda aydınlatmaya ve alternatif olarak da Türk Toplumculuğunu, Türk Milliyetçiliğini anlatır. Kısa zamanda çoğalan gençler örgütlenmeye başlarlar. Doktriner Türk Milliyetçiliği safhası başlamıştır. Türk Milliyetçileri Dokuz Işık, dokuz prensip etrafında toplanırlar.

Bu gelişmelerden rahatsız olan Türklük ve Türkçülük düşmanları özellikle de Komünist örgütler kendilerine okulda, fabrikada, köyde, kentte, dağda her yerde ama her yerde karşı çıkıp mücadele eden Ülkücü Hareket'e karşı savaş ilan ederler ve 12 Eylül 1980'e kadar 5000 civarında Ülkücüyü şehit ederler. Devlet'in zaaf içinde olduğu düşünülen "zinde güçlerdi bir şeylerin yani ihtilâlin şartlarının "olgunlaşması" için daha fazla kanın akmasını beklemektedirler.

Başbuğ için 1978, 1979, 1980 yılları bir çoğunu bizzat kendisinin yetiştirdiği binlerce ülküdaşının Komünist çetelerce katledildiğini gördüğü, kan ağlayan bir yürekle her şeye rağmen kaybetmediği soğukkanlılığıyla bir iç savaşı önlediği ızdırap dolu yıllardır.

12 Eylül 1980 sabahı pusudakiler yeterince olgunlaşan şartların neticesi ihtilâllerini yaparlar. Başbuğ Alparslan Türkeş ve Türkiye'nin komünist bir ihtilâle kurban olmasını engelleyen Ülkücü Hareket sanık sandalyesinde, idam sehpalarındadır. Mamaklar ve C5'ler bu sürecin şekillendiği mekanlardır.

Başbuğ 12 Eylül'den üç gün sonra teslim olur. Cunta tarafından tutuklanan Başbuğ, önce 1 ay Uzunada'da daha sonrada Ankara Askeri Dil Okulu'nda ve hastalandığı dönemde de Mevki Hastahanesi’nde 4,5 yıl hapis yatar. O ve 218 Ülkücünün idamı istenir, 9 Nisan 1985'de tahliye olur ve beraat eder.

Tarih 6 Eylül 1987.. Yapılan referandum neticesi diğer siyasilerle birlikte Başbuğ’a da konulan siyaset yapma yasağı kalkar ve Başbuğ Milli Ülküyü iktidar yapmak davayı kitlelere anlatmak için yine meydanlardadır.

Tarih 4 Ekim 1987.. Milliyetçi Çalışma Partisi olağanüstü kongresinde Genel Başkanlığa seçilir.

Tarih 20 Ekim 1991.. Genel seçimlerde MÇP'nin RP ve IDP ile yaptığı seçim ittifakı neticesi Yozgat milletvekili seçilir. Başbuğ, son kez T.B.M.M.dedir. Bu dönemde ülkemizi kasıp kavuran bölücü teröre karşı en etkili mücadeleyi O gerçekleştirir.

Tarih 27 Aralık 1992.. Oniki Eylül'ün kapattığı partilerin tekrar açılabilmesini sağlayan değişiklikler neticesi toplanan MHP'nin son kurultay delegeleri, MHP'nin isim ve amblemini MÇP'nin kullanabilmesine karar verirler.

Tarih 24 Ocak 1992 MÇP'nin 4. Olağanüstü kurultayı toplanır ve partinin adini MHP amblemini Üç Hilal olarak değiştirir.

Yıl 1997... tarih 4 Nisan...

YORUM YAP

Yorum yapmak için üye olmanız gerekmektedir. Giriş için lütfen tıklayınız

haber yazılımı, haber paketi, haber scripti | Copyright © 2024