×

Kurumsal

Künye Kullanım Sözleşmesi Gizlilik Politikası Yayın İlkelerimiz Özel Üyelik

Haber Kategorileri

Tepebaşı Odunpazarı Bölgesel Ekonomi Siyaset Asayiş Eğitim Gündem Sağlık Yaşam Spor Eskişehir tanıtım İlçeler Röportajlar

Medya

Foto Galeri Web TV Canlı TV

Makaleler

Yazarlar Makaleler

Servisler

Seri İlanlar Firma Rehberi Biyografiler Nöbetçi Eczaneler Namaz Vakitleri Kripto Para borsası Faydalı linkler Puan Durumu Fikstür Anketler

Destek

Üye Ol Giriş İletişim

Covid-19 psikolojimizi bozdu

COVID-19 salgınında bir seneyi geride bıraktık. Virüse yakalanmama ya da hastalığı atlatma mücadelesi vermek; yakınlarımızın veya tanımadığımız kişilerin acılarını görmek, duymak ya da ani kayıplarla sarsılmak!

Sağlık 27/03/2021 12:32 27/03/2021 14:01

A- A+

Bunların hepsi ve daha fazlası psikolojimiz üzerinde olumsuz etkide bulunuyor. ESOGÜ Tıp Fakültesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Gülcan Kalender Güleç, virüsün psikolojik rahatsızlıkların oluşmasına, var olanların da ilerlemesine neden olduğunu belirterek son bir senede depresyon ve anksiyete bozukluklarının artış gösterdiğini söylüyor. ESOGÜ Gündem’e konuşan Güleç, “kaygı düzeyimizi orta seviyede tutarak yaşamımıza devam etmeliyiz” mesajı veriyor. 
Korku ve kaygı arasındaki fark
COVID-19 ile ilgili yaşadığımız iki ana duygunun korku ve kaygı olduğunu belirten Güleç birbirine çok benzeyen iki duyguyu; “Korku dediğimiz duygunun bir nesnesi vardır, şimdi ile ilişkilidir. Bir köpek havlayarak koşarak üzerinize geldiğinde korkarsınız. Kaygı ise ‘kötü bir şey olacak, bir tehlike durumu var’ hissi ile ilgilidir ve ne olduğu, nerden ve ne zaman geleceği bilinemeyen bir tehlike durumunda yaşanılan nahoş duygu durumudur. İkisi de bizi hayatta tutmaya sağlayan alarm sistemleridir” ifadeleri ile açıklıyor.
Kaygı alarm sistemine benzer
Korku ve kaygının sempatik sinir sistemini aktivite ederek bizi savaş ya da kaç durumu için hazırladığını, bedenimizi ve dikkatimizi uyardığını belirterek; “Bu durumlara hazırlık için yaşanılan sempatik sistemin aktivasyonu ile ilgili bazı bedensel belirtiler sanki hastalık gibi algılanır. Çarpıntı, nefes alma, vücut ısısı gibi belirtiler alarm sisteminin getirileridir. Kaygı alarma benzetilebilir. Bir alarm sisteminin işe yarayabilmesi için orta düzeyde çalışıyor olması gerekliliği kaygı için de geçerlidir. Neye bağlı ve neden kaygı duyarsak duyalım orta düzeyde çalışan bir kaygı bizi o tehlikelere karşı dikkatli olmaya önlem almaya hazırlar ve hayatta kalmamızı sağlar. Ama alarm sistemi çalışmıyor; sesi çok ya da az çıkıyor; olur olmaz zamanlarda harekete geçiyorsa görevini yerine getiremiyor demektir. Herhangi bir şey geçtiğinde çalışan bir alarm sistemi sürekli onun etrafında dolanmanızı, etrafta hep tehlike aramanızı ya da alarmı kapatmanıza neden olacaktır; bu da amaca hizmet etmeyecektir” diyor.
COVID-19 kaygısı orta düzeyde olmalı
Hastalık kaygısının hiç olmaması ya da yüksek seviyede seyretmesinin doğru olmadığını belirten Güleç “Hastalıkla kaygımız orta düzeyde olmalı. Hem önlemlerimizi alıp hem de zihnimizin bir kenarında onu unutmadan yaşamamıza devam etmemiz adaptif bir kaygı olacaktır. Hiç kaygı duymadığımız zaman hastalıkla başa çıkmamız zorlaşır, çok şiddetli kaygı duyduğumuzda da bir takım ruhsal bozukluklar oluşabilir. Bazı insanların kaygı düzeyi yüksektir; hep daha olumsuza odaklanırlar; tehlike algıları çok yüksektir. Belirsizliğe de tahammül edemezler, yani harekete geçmek ve bir şeyle ilgili karar verebilmeleri için her türlü bilgiyi edinmeleri gerekir. Bilgileri edinemediklerinde de belirsiz durumda karar veremeyip donakalabilirler. Bu gibi insanlarda kaygı, bir takım ruhsal sorunlara sebep olabilir. COVID-19 ile ilgili hastalanmaktan, ölmekten, sevdiklerimizi kaybetmekten, onu hayatta tutamamaktan, işimizi kaybetmekten, ekonomik sıkıntılar yaşamaktan, yalnız kalmaktan, stigmatizasyondan kaygılandık.”
Depresyon ve aksiyete bozuklukları yükseldi
Kaygının yüksek seyretmesi durumunda bazı ruhsal bozuklukların geliştirildiğini belirten Güleç; karşılaşılan hastalıkları şöyle anlatıyor: “COVID-19’a bağlı en sık, depresyon ve anksiyete bozuklukları ortaya çıktı. Anksiyete bozuklukları, daha önce kaygı bozukluğu olan bireylerde alevlendi. Obsesif Kompülsif bozukluğu olan bir hastaya sosyal mesafe ve hijyenden, küçücük nereden geldiği belli olmayan hastalık etkeninden bahsettiğinizde bu semptomları çok şiddetlendi. COVID-19, panik atağın kaygı ile birlikte bedensel belirtilerini artırarak atakların tekrarlanmasına yol açtı. Depresyon; içe çekilme ve yakınların hastalığı ve ölümüne şahit olmakla ortaya çıkabildi. İnsanlar yakınlarını ve başkalarını acı içinde görebildiler ya da onların haberlerini duyabildiler.”
Yas süreci yaşanmadı!
Böyle durumlarda post-travmatik stres bozukluğunun çok sık görüldüğünü kaydeden Güleç; “Ölümcül bir olayla karşı karşıya gelmek ya da buna şahit olmak post-travmatik stres bozukluğu ortaya çıkarabiliyor. Salgın bittiğinde ya da hastalık kontrol altına alındıktan sonraki yıllar içinde bile insanlar travma sonrası stres bozukluğu geliştirebiliyorlar. İnsanlar kayıplar karşısında yaslarını tutamadılar. Aniden yakınlarını kaybettiler, onların yanlarında olamadılar ve ritüellerini gerçekleştiremediler. Yas ritüelleri, yas sürenin güzel şekilde geçirilmesini sağlayan; yasın işini yapıp sevdiğimiz insanın olmadığı yeni hayata adaptasyonu sağlayan bir şeydir. Bu yas daha sonra geri dönüp muhtemelen tutulacak ya da pek çok kişide daha derin depresyonlara sebep olabilecektir” uyarısında bulunuyor.
Sosyo-ekonomik düzey  kaygıda etkili 
COVID-19 sürecinin düşük sosyo-ekonomik düzeyde olan insanları daha fazla etkilediğini belirterek öyle devam ediyor: “İş kaybı ve ekonomik sıkıntı yaşayanların depresyona girmek için çok haklı gerekçeleri var; dışarda bir etken var depresif belirtiler geliştirmeleri için. Temel yaşam koşullarını; barınak, yemek ve güvenlik ihtiyaçlarını yerine getirmeleri gerekiyor ki ondan sonra stresle başa çıkmak için önlemler alabilsinler veya psikolojik dayanıklılıklarını artırabilsinler. Kontrollü bir şekilde normalleşme sürecine geçiyoruz artık. Bir yıl içinde yaşanılanların tekrar edilmemesi için çok dikkatli olmamız gerekiyor. Salgın bitmedi ve hâlâ günlük vaka sayıları oldukça yüksek. Resmi verilere göre yaklaşık 30 bin kişi öldü. O yüzden de salgının bittiğini düşünmeyerek, önlemleri alarak zihnimizdeki alarmı kapatmayarak yaşamımıza devam etmeniz gerekiyor.”
 

YORUM YAP

Yorum yapmak için üye olmanız gerekmektedir. Giriş için lütfen tıklayınız

haber yazılımı, haber paketi, haber scripti | Copyright © 2024